Lüksü Almak mı, Deneyimlemek mi?
İçinden rahat rahat da harcansa, tedbiri bırakmadan da, herkesin elinde tek bir bütçesi var. Onun nereye kullanılacağı ise tamamen kişisel tercihlere bağlı. Kalbini kaptırdığı Chanel çantayı almak için para biriktiren arkadaşlarım da var, Hırvatistan’da Unesco Dünya Mirası kapsamına alınan yerleri gezmek üzere sene sonu bonusunu kenara ayıran da. Ancak lüks tüketim üzerine son dönemde yapılan araştırmalar, bu alanda yapılan harcamaların ‘almaktan’ ziyade ‘deneyimlemeye’ doğru kaydığını gösteriyor.
Boston Constulting Group’un 2014 senesine dair lüks raporu, kişiye özel tasarlanmış seyahat harcamalarının $460 milyar olmasına rağmen, kişisel giyim ve aksesuara akıtılan toplam paranın $170 milyarda kaldığını gözler önüne serdi. Tamamı $1.8 trilyonu bulan lüks tüketim sektörünün ise %50’sinden fazla kısmını spa, restoran, seyahat… gibi deneyimlerin toplamı oluşturuyor. Peki o zaman binbir emekle hazırlanan, reklamlarına milyonlar harcanan, elde etmek için arkasında bekleme listeleri oluşturan ürünler artık en gözde olanlar değil mi? Nasıl oldu da deneyimlemek almanın önüne geçti?
‘Almak’tan ‘Olma’ya Giden Yol
Lüks ürünlerin alınış sebeplerinden en önemlileri, elbet statü sembolü ve kendini ifade etme biçimi olmaları. Lüks bir obje, size bir aidiyet verirken, aynı zamanda da egonuzu bir tür ‘üstünlük’ etiketiyle besliyor. Lüks deneyim ise, size tamamen karakterinizi yansıtabileceğiniz bir ifade şekli sunuyor. Yani birini alıp kendinize eklerken, diğeri oluveriyorsunuz. Deneyimi obje gibi üzerinize geçirmiyorsunuz. Bizzat deneyimin içine bürünüyorsunuz. Lüks tüketim severleri çeken esas sihir de buradan ortaya çıkıyor. Kendi üzerinizden ürünün içerdiği sıfatları yaymak yerine, bir deneyim yaşamayı seçip onun hissini bütünüyle kendine katmak. Bu dönüşüm şimdilerde ‘sahip olmak’tan (having), ‘olma’ya (being) giden yol olarak anlatılıyor.
Kapanmadan önce El Bulli’nin ağırladığı son masalardan biri olmak veya soğuk savaş döneminde, Sovyetler Birliği’nin askeri gücünü omuzlarında taşıyan Mig-29 isimli uçakla yarım saatlik bir gezintiye çıkmak veya Varanassi’de gündoğumunu izlemek… Antarktika’da yanınızda penguenler yüzerken buzdağlarının arasında paddling yapmak ya da Belize’de Coppola’nın rüya gibi otelinde konaklamak… Seçim sizin! ilgi alanlarınız ve ruhunuz hangi rotayı gösterirse…
Üstelik lüks deneyime para harcamak, binlerce marka ve model seçeneğini gözümüze sokan günümüz tüketim dünyasının kaosundan sıyrılmak için de güzel bir seçenek. Hatta ben özel hissetmenin, lüks bir ürün almak yerine lüks bir deneyim yaşamakla çok daha etkin başarılacağını düşünüyorum. Bir defa işin içinde birden fazla duyu hakim. Bali’deki Four Seasons’ın havuz kenarında kendinizi hayal edin. Nefis çiçek kokuları, fonda hafif bir müzik. Etrafınızda yeşilin, pembenin, morun binlerce tonu. Ayağınız suda, güneş teninizde. Elinizde egzotik meyvelerden bir içki… Hayali bile nefis değil mi?! Şimdi bu hayali hangi topuklu ayakkabı alt edebilir ki?
Lüks Deneyim Toplumda Lüks Üründen Daha Çok İlgi Görüyor
Üstelik, lüks bir deneyimin, üründen çok daha fazla sükse yaptığı da gerçek! Yani bugünün diliyle, Instagram’da paylaşılacak bir Goa’da gün batımı karesi, bir Chopard mücevherden çoğu zaman çok daha fazla beğeni alıyor. Çünkü bu yaşanmışlık, olayı deneyimleyen kişiyi bir hayli ilgi çekici kılıyor. İnsanlar Türk Hava Yolları’nın Atatürk Havalimanı dış hatlar terminalindeki lounge’ını, Celine’in yeni sezon çantasından daha çok merak ediyor. Çünkü oradaki atmosferin uyandıracağı hisler, kolunuza sezonun ‘it’ çantasını takınca oluşacak hislerden çok daha etkili.
Lüks deneyimlerin bu kadar revaçta olması ise, bu alanın ‘word of mouth’ yöntemiyle pazarlamasına olanak veriyor. Yani en etkili pazarlama kanalından… Bu sektör müdavimlerinin istek ve heyecanla aktardıkları hikayeler ile başka hiç bir alanda olmayan bir seviyede besleniyor.
Deneyim Yaş ve Ülkeden Bağımsız Yükselişte
İşin bir başka ilginç tarafı, lüks deneyimdeki artış trendinin tüm yaş gruplarında birden etkili olması. Örneğin, dünyada ‘baby boom’ dönemi olarak adlandırılan kitlenin mensubu 60 yaşının üzerindeki zengin grup lüks deneyim trendini en yakından takip edenlerden biri. Baby Boom kitlesinin zaten bu zamana kadar dünyalığını yapmış ve o anlamda kendini tatmin etmiş olduğunu düşünüyorum. Şimdi ise, dünyayı gezerek ellerindeki bütçeyi farklı bir şekilde değerlendiriyorlar. Diğer yandan, lüksü deneyimleyebilecek maddi gücü olan genç kesim ise alternatif seyahat rotaları, festivaller, spor aktivitelerine katılmayı alışverişe çıkmaya tercih edebiliyor. Spa kültürünü arttıran ise, şüphesiz dur durak bilmeyen şehir hayatının yansımaları.
Üstelik, lüksü almak yerine deneyimlemeyi tercih edenler belli coğrafyalar ile de sınırlı değil. Yine Boston Consulting Group’a göre, Çin, Brezilya ve Rusya gibi lüks tüketim dünyasındaki yerlerini git gide sağlamlaştıran ülkeler de, lüksü sindirmiş Batı Avrupa ülkeleri kadar bu amaca para akıtıyor.
Yüksek Moda Markalarını Da Deneyimleyin
Durum böyle olunca, lüks tüketim markaları için oyunun içine girmek kaçınılmaz! Bvlgari’nin dünyanın cennet köşelerinde lüks oteller açması işte bu trende hizmet ediyor. Benzer şekilde, Louis Vuitton’un Cheval Blanc isimli girişimi de lüksü en üst seviyede deneyimlemek isteyenler için firmanın attığı bir adım. Zaha Hadid’in Chanel için tasarladığı sanat müzesi ise lüksü deneyimlemenin başka bir platformu. Bu trendi işbirlikleri halinde işlemeyi tercih eden lüks tüketim firmaları da yok değil. Dior ve Tiffany’nin St.Regis otelinin farklı lokasyonlarında tasarladıkları odalar veya Gucci’nin seneler önce Fiat 500 ile bir araya gelmesi gibi…
Hatta moda firmalarının, milyonlarca dolar akıtarak dekore ettikleri lokomotif mağazaları da tam bu amaca hizmet ediyor. Örneğin Regent Street’teki Burberry mağazasına giren bir müşterinin, tüm Burberry DNA’sını deneyimlemesi hedefleniyor. Mağazadaki müzik, koku, ışık, ürün yerleşim düzeni hep, müşterinin ‘marka deneyimini’ en üst seviyede yaşamasına için tasarlanmış.
Geçtiğimiz Paris Moda Haftası’na damgasını vuran şovlardan biri Valentino’nun defilesi oldu. Defilenin dünyadaki tüm moda kanallarına haber olarak taşınmasının nedeni, podyumda Zoolander ve Hansel’i ağırlamasıydı. Ben Stiller ve Owen Wilson’ın podyumda görünmesiyle Valentino defileyi bir koleksiyon tanıtımının ötesine geçirdi. İzleyicilere yaşattığı bu sürpriz deneyim ile Valentino moda haftasından farklı bir galibiyetle ayrıldı.
Bana gelince… Size şuan bu yazıyı tadına bayıldığım Nespresso Volluto eşliğinde, arka fonda 20 Mayıs konserine bilet aldığım David Garrett’in ‘November Rain’ yorumunu dinleyerek ve çok merak ettiğim Mardin’i görebilmek için otel rezervasyonu yaptırırken yazıyorum. Lüks olsun olmasın, ben sanırım uzun süredir deneyimlemeyi almaya tercih ediyorum. Etrafımdaki kişilere doğumgünlerinde masaj, gezi, yemek… hediye etmem de hep bu sebepten. Çünkü hayattaki esas lüksün, bizi iyi hissettiren anılar biriktirmek olduğuna inanıyorum. Tıpkı Estée Lauder’ın torunu Aerin Lauder’ın söylediği gibi, “Lüks, size özel hissettiren her şeydir”. Benim özel hissetmemi sağlayan ise daima, yaşadığım deneyimlerdir.
1 Comment