Güzellik Yayında- Ocak/Şubat Sayısı
Forbes yazarı Juyoung Sen Kopenhag’daki hygge mekanlarını anlattığı makalesine başlarken şöyle diyor; “eğer hygge kelimesini ilk defa duyuyorsanız güncel yaşamdan kopuksunuz demektir”. Zira sıcak ve samimi ortamlar yaratma sanatı anlamına gelen, Danimarka kökenli Hygge çoktan bir akıma dönüştü bile. Bugün Broadway’de izlenme rekorları kıran Frozen müzikalinde bile izleyiciye Hygge’ı anlatmak için 7dk’lık bir şarkıya yer veriliyorsa etkiyi düşünün artık!
Hygge en basit tanımı ile huzuru hayatın odağında tutuyor. Aile ve arkadaşlar ile sıkı bağlar kurmayı savunan, onlarla (tercihen evde) şarap veya kahve/kek eşliğinde geçirilen zamanın kıymetinden dem vuran Hygge’ı mutlu hayat için bir reçete olarak düşünmek de mümkün. Bir diğer konu ise Hygge ile birlikte onu çağrıştıran her şeyin de revaçta olduğu gerçeği.
Cafe’nin Hygge Hali
Ev ortamını andıran cafe’ler neden bu kadar tuttu derseniz? Ahşap ağırlıklı dekorasyon, yumuşak koltuklar, taze çiçeklerle süslenmiş masalar, rahatlatıcı bir fon müziği ve yeni çekilmiş kahve kokusuna dair her şey hygge’a uygun da ondan Restoranlar için de aynı şey geçerli. Fabrikasyondan uzak, “sabah hale gittiğimde taze bulduysam aldım. Menüde onlarla pişirilen yemekler var” diyen yerler çoktandır en çok rağbet görenler değil mi?
Bir süredir dünyayı saran butik otel ve ardından gelen agriculture oteller furyasında da aynı hissiyat geçerli. Beş yıldızlı kompleks dönemi çoktan bitti. Otelin bostanından salatalık koparıp yiyebiliyor musun? Ona bak. Airbnb’de de durum aynı. Çünkü Hygge’ın en kuvvetli hissedildiği alan ev ortamı. Dünyada mum satışlarının tırmanması, Coffee table book’ların kapış kapış alınması hep Hygge’dan. Zara Home, H&M Home, Madame Coco gibi markalara oluşan talebi besleyen de bu akım. Nasıl olmasın? Battaniyeler, minderler, mumlar… İçerisi Hygge objeleriyle dolu!
…………………