İlle De Marka Olsun, İster Sahtesi Olsun!

Begüm By Begüm0 Comments5 min read107 views

Hiç sahte olduğunu bile bile, sırf markasının aşkına tutulup bir ürün aldınız mı? “Taklit ama iyi yapılmış bir taklit” diye düşünüp… “Gerçeğine zaten o kadar para dökmeye yazık” diye aklınızdan geçirip?.. Almadıysanız şaşırdığımı söylemeliyim. Zira kendi ekonomisini yaratmış bu dev sektörün içerisinde saatten çikolataya kadar binlerce markanın taklidi kapış kapış satılırken, sizin kadar dik bir duruşu sergileyememiş, bir kerecik dahi olsa bu yöndeki alım isteğine ket vuramamış milyonlarca insan var. OECD’nin açıklamasına göre çakma ve korsan ürünler pazarının bugünkü büyüklüğü $461 milyara dayandı. Bu rakam dünya ticaretinin %2.5’una denk geliyor. Ya da farklı bir kıyaslama yapması adına şöyle diyelim, çakma+korsan ürün pazarı Türkiye gayri safi milli hasılasının yarısından fazlası kadar. Müthiş bir rakam! Sarsıcı, korkutucu ve masanın karşı tarafında bileğinin hakkıyla para kazanmaya çalışan tüm markalar adına oldukça üzücü. Oysa çok değil 7 sene kadar önce bu rakam, şu anki sayının yarsından bile azdı…

İşi Geliştiren Taklitçiler Devri

rolex-datejust-swiss-gold-diamondsBugün dünyada en çok taklidi yapılan markaların başını tahmin edebileceğiniz gibi Rolex çekiyor. İlk 10’un içinde ise Louis Vuitton, Burberry, Gucci ve Nike gibi beklenen markaların yanında akıllara gelmeyecek Toblerone gibi örneklere rastlamak da mümkün. Çikolatanın bile taklidi mi olur demeyin; artık her şeyin taklidi var! Hatta ben gün ilerledikçe bu işin içinde olan oyuncuların sadece büyük marka isimleriyle kendilerini sınırlamadıklarını, hünerlerini daha az bilinen tobleroneörnekler üzerinde de göstermekte oldukça büyük yol kat ettiklerini düşünüyorum. E internet devri de tabi ki yardımcı. Hünerlerini ilmek ilmek geliştirdiler. Dior’dan çok Dior’cu oldular yani… Yani demem o ki, bugün taklit ürün satan herhangi bir mağazaya gidin raflarının ille de Hermes, Gucci, Chanel’den ibaret olmadığını göreceksiniz. Bir Stella McCartney veya Marni de artık işin içinde. Her şeyin taklidi var. Yeter ki doğru yerde aransın.

Mücadele Devam Ediyor

Elbette bir yandan taklit eden kesim zanaatını geliştirirken diğer yandan da firmalar sahteciliğe karşı daha büyük savaşlar başlatıyor. Bu konuda senelerdir kararlılıkla uğraş gösterenler (bu savaşı finanse edebilecek seviye ve politik güçte olanlar) ise birçok markayı bünyelerinde birleştiren Kering ve LVMH profilindeki holdingler. Bu isimler hem kendi ülkelerinde hem de yurtdışında sahteciliğe karşı operasyonlar, yaptırımlar düzenliyorlar. Ve tabi dünyadaki ‘top’ lüks tüketim markalarının %50 sinden fazlasının İtalya ve Fransa menşeeli olduğunu da düşünürsek, bu firmalar markaları ile birlikte kendi ülkelerinin itibarı için de savaşıyorlar. Peki sizce ne kadar başarıyorlar? Rakamlar ortada. Sahtecilik hiç de hızını azaltacağa benzemiyor.Fake-Handbags

Bu sektörün başını çeken ülke tabi ki Çin. Hem üretim hem de tüketim kulvarında. Ama iş Çinle de sınırlı değil ki… Sahte ürünler her yerdeler. Misal; siz hiç Lacoste gömleksiz, Nike çorapsız, Adidas eşofmansız bir pazar yeri gördünüz mü Türkiye’de? Benim aynı t-shirt üzerinde Polo Ralph Lauren’in amblemi ile etiket kısmında Lacoste’un logosunu barındırdığını bile görmüşlüğüm var! Ama olmaz… Valla pazarın tadı tuzu kalmaz!. Bu ürünler hayatın gerçeği… Ve işte o kadar gerçekler ki, dev firmaların bu uğurda akıttığı para dahi yetersiz kalıyor.

Shopping online
Shopping online

Tabi bir de internet çağı durumu var. Markalar bu konuda hükümetlerden yardım alsalar bile (ki bence bu durumun önüne geçilmesinin tek yolu, örgütlenip hükümetler arası bir destek platformu oluşturarak hareket etmek) internet daha önceden hiç girilmemiş kapıları sahtecilere açıyor. Düşünsenize internet sitesi üzerinden verilmiş sipariş dahilinde kargoda tek başına yolculuk eden sahte bir Hermes çantayı bulup fişlemek, toplu halde ürün getirten bir mağazaya ulaşmaya kıyasla ne kadar zor! İşte bu yüzden birçok uğraş yetersiz kalıyor. Sahteciliğin kökünü kurutmak internet ilerledikçe daha da içinden çıkılmaz bir hal alıyor. Bu noktada Gucci’ye de sahip olan Kering’in sahtecilikle mücadele için internet devi Alibaba.com’a dava açmışlığı da olduğunu belirtmek isterim.

Sahte Ürünler Neden Bu Denli Talep Görüyor

Peki nedir sahteciliği bu denli körükleyen? Arz var; tamam. E talep de var (ve yükseliyor) ki bu iş çığ gibi büyümeye devam ediyor. Columbia Üniversitesi öğrencilerinin yaptığı bir araştırmaya göre insanlar tamamen bir gruba / bir zümreye ait hissedebilmek adına bu uğurda para akıtıyor. Konu tamamen psikoloji ve sosyoloji ile ilintili. Yani kolundaki Cartier saatin gerçek olup olmaması onu zerre kadar ilgilendirmiyor. Bu kişi lüksü kendi değil başkaları için istiyor. Onu bir ‘araç’ olarak nitelendiriyor. Başkaları saati Cartier sansın yeter…

no-fake-bags-400x283Buna ek olarak marka bilincinin her gün pompalanmak suretiyle körüklenmesi, bugünün tüketicilerindeki marka bilincinin birkaç jenerasyon öncesine kadar kat be kat fazla olması, seçtiği ve ulaşabildiği markalarla insanların sınıflandırıldığı bir dünya gerçeği ile iç içe yaşıyor olmak da bu talep artışına sebep.

Üstelik bence sahte olduğunu bile bile alım yapan bu grup içerisinde davranış farklılığı gösteren bir grup da var. Bu grup Hermes, Rolex, Chanel gibi lüks tüketim ürünlerinin sahtelerine el sürmekten ‘utanırken’, Adidas ve H&M gibi mass markaların ürünleri için aynı hassasiyeti göstermiyor. Onları gönlü rahat bir biçimde alıyor. Pazardan ucuza Nike çorap almayı skor sayan kitleden bahsediyorum. Biraz özeleştiri yapmak da lazım; kendimi de bu kitleye dahil sayıyorum. Sanıyorum ki bu durum, mass markanın imajının tüketici gözünde daha ‘az değerli’ bir kademeye yerleşmiş olmasından kaynaklanıyor. Yani zaten ‘ucuz’ kategorisinde gördüğün, günlük ihtiyaç için alabilecek kıvamda olduğun bir şeyi pazardan sahte haliyle almak vicdanlarda daha az kıvamda bir ihanet hissi uyandırıyor. Oysa ki bir Chanel hissiyatını, çakma bir Chanel’de bulamak mümkün değil. Asla olmaz. Bir kere siz biliyorsunuz sahte olduğunu. İsterse birebir takliti olsun! Neye yarar?!

İşte yine her şey dönüp dolaşıp markaların bize nasıl hissettirdiğine bağlanıyor. Her şey insan psikolojisine oynayan markaların bu konuda ne kadar başarılı iş çıkartabildiklerine düğümleniyor. Ve bence bu şişkin rakamın aşağıya inmesinin yolu, sahtecilikle müdahale kadar insan psikolojisine doğru yatırımı yapmaktan da geçiyor.

 

What do you think?

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

No Comments Yet.