Moda Spora, Spor Modaya Aşık Oldu!
Ocak ayını da bitirince, artık yeni sene dileklerimi uygulamaya koymanın vaktidir diye düşünüp harekete geçtim. Dilek listemde bazı yenilikler var tabi… Ancak kendime daha iyi bakmak, daha çok spor yapmak, daha sağlıklı beslenmek her zaman baki. Kendimi spor için motive etmenin en iyi yolu alışverişten geçtiği için, bir kaç yeni spor kıyafeti almaya çıktım. Ve her zaman Nike veya Adidas’a uğrayan ben,
bu defa H&M ve GAP’te takılı kalınca daha iyi anladım. Moda ve Spor dünyasının yolları iyiden iyiye kesişti. Aralarındaki aşk kızıştı. Bu aşktan beslenen “aktif giyim” pazarı ise, hem arz, hem de talep açısından belki de 2015’in en cazip giyim alanı.
Spor- Moda Yakınlaşmasını Tetikleyenler
Araştırma şirketi NPD’ye göre aktif giyim, Amerika’daki total giyim pazarına kıyasla 4 kat daha hızlı büyüme gösteriyor. Üstelik bu ilerleme, aktif giyimi oluşturan tüm ürünlerde birden yaşanıyor. Yani taytlar, t-shirt’ler, spora uygun iç çamaşırları, çoraplar ve tabi ki spor ayakkabılarının satışı yükselişte. Yine Amerika’da, şu anda $33.7milyar büyüklüğe ulaşan aktif giyim pazarı (çoğunluğunu bayan aktif giyim ürünleri oluşturuyor), 2012-2014 arasında, her sene %7 ila %10 arasında büyüme göstermiş. Aktif giyimin tüm giyim sektörü içindeki payı ise %16. Bu hızlı ilerlemenin sebeplerinden biri şüphesiz, dünyada sağlıklı yaşama duyulan ilgi. Sağlıklı yaşam teşvik edildikçe, spora duyulan talep de paralel olarak artış gösteriyor. Ancak spor yapma isteğinin artışı, “Evdeki eski t-shirt ve eşofman altını üstüme geçirir çıkarım” mantığını hala geçerli kılıyor sanmayın. O devir çoktan kapandı. Artık spor yaparken de hoş ve ‘trendy’ görünme zamanı!
Günümüzde spor çoğunlukla komün olarak yapılıyor. Yoga stüdyosu, Pilates stüdyosu, Crossfit ve spor salonu… Bu durum, spor yaparken sosyalleşmeyi doğuruyor. Ve her sosyal ortamın getirdiği gibi, hoş görünme isteğimiz tetikleniyor. Hatta tek başımıza yürüyüşe çıkıyor olsak bile durum aynı. Günün sonunda kocaman bir topluluğun arasında yürümüyor muyuz?
Diğer yandan, yoga, pilates gibi popüler sporlar, kendi giyim tarzlarını trend haline getirdi ve günlük yaşamın içine soktu. Bugün, bir süpermarketin sebze reyonunda, yoga taytı ve spor ayakkabılarını Louis Vuitton çantasıyla kombinlemiş bir bayan görmek artık çok alışıldık bir sahne. Spor kıyafetlerin günlük hayatta kabul görmesi aslında birkaç sene öncesine dayanıyor. Bu ürünler önce konfor ve fonksiyonelliklerinden dolayı spor salonlarından dışarıya adım attılar. Sonrası ise iplik söküğü gibi geldi… Bu işi başlatan markalardan biri ise şüphesiz Kanadalı Lululemon. Cirosunu katlayarak ilerleten Lululemon, bir fenomene dönüşmesini sadece spor yaparken değil, spor sonrasında da tercih edilen stil sahibi ürünlerine borçlu. Restoranlarda, alışverişte veya sokakta yürürken dikkat edin. Ne kadar spor giyimli kişinin (özellikle bayanların) etrafta olduğuna şaşıracaksınız. Örneğin, jean’ler yerini sıklıkla taytlara bırakır oldu.Spor ayakkabılar her tarz kıyafetin tamamlayıcısı. Bu akım özellikle, bütün gün çocuğunun peşinde ve dolayısıyla her an harekete hazır olan annelerin tercihi. Hatta artık bazı iş yerleri bile spor giyime kapılarını aralamaya başladı.
Ocak ayında satın aldığım bir moda dergisinde, spor yaparken giyilen bir kıyafetin, birkaç aksesuar eklemesi ve ufak değişiklik yaparak, nasıl spor sonrasında da kullanılabileceğine dair tüyolar yer alıyordu. Sadece bu örnek bile sporun günlük hayata ne denli sızdığını açıklamak için yeterli.
Spor Markaları Tasarıma ve Pazarlamaya Odaklandı
İşte bu sebeplerden dolayı moda ve spor markaları her zamankinden çok birbirinin alanına el uzatır durumda. Genelde kumaşının fonksiyonelliği veya tasarımının rahatlığı gibi detaylarla öne çıkmalarına alıştığımız spor markaları, moda tasarımcılarıyla ardı arkası kesilmeyen işbirliklerine soyunuyor. Stella McCartney’nin 2004’ten beri Adidas için tasarladığı özel koleksiyonlar, John Varvatos’un Converse ile bir araya gelişi, Comme Des Garçons’un kurucusu Rei Kawakubo ile Speedo’nun işbirliği, Nike’ın Brezilyalı tasarımcı Pedro Lourenço’ya hazırlattığı training koleksiyonu gibi… Artık spor markaları rekabet edebilmek adına rafa yerleştirdikleri kıyafetin fonksiyonu kadar görüntüsünün de ne denli önemli olduğunun farkında. Tasarımcılar ise bu işbirliklerine, aldıkları yüklü paralar kadar, yeni müşteri kitlelerine ulaşabilmek için giriyor.
Moda-Spor ilişkisini farklı şekilde yorumlayan spor markaları da yok değil. Bizler spor markalarının reklamlarında atletleri görmeye alışmışken, Under Armour geçtiğimiz sene Gisele Bundchen ile markasının yüzü olması için anlaştı. Benzer şekilde, Heidi Klum birkaç sezon üst üste New Balance için kapsül koleksiyon hazırladı ve bu koleksiyonun tanıtımını üstlendi. Şimdilerde Rihanna Puma’nın yeni kreatif direktörlüğüne soyundu. Nike ise, ilk 1987’de ürettiği Airmax ürününü geçtiğimiz yıl yeniden tasarlayıp spor dışında da giyilmek üzere pazarladı. İngiliz Asos.com, bu hamleden sonra sitesindeki Nike satışlarının %320 arttığını açıkladığına göre, Nike iyi bir iş çıkartmış olmalı!
Pasta Genişledikçe Birçok Gündelik Marka Spora Giriş Yaptı
Aktif giyimdeki fırsatı gören birçok “mass” marka ise reyonlarında spor ürünlerine yer açmak için gecikmedi. GAP sezonun hit renklerinden oluşturduğu spor koleksiyonunu bayanların beğenisine sundu. Sokak modasına yön veren H&M, 2014 başında satışa çıkarttığı aktif giyim koleksiyonunu oluşturmadan önce İsveçli Olimpiyat sporcuları ile görüşmeler yaptı. Koleksiyonun tasarımı kadar performansını da önemsediğini takipçilerine gösterdi.
Victoria’s Secret birkaç senedir PINK isimli alt markasında spor kıyafetlerini sevenleriyle buluşturuyor. Koton bayanlara özel aktif giyim koleksiyonunu satışa sundu. Zara’nın alt markası Oysho’da bulunan spor giyim kısmı gitgide mağazanın içine yayılıyor. Marks&Spencer ise bu sene başında, ilk bayan aktif giyim koleksiyonunu reyonlarına taşıdı. Bu kadar girişin olmasına rağmen, otoritelere göre aktif giyim pazarında yeni oyunculara hala yer var.
Lüks Tüketim Markaları da İşin İçinde
Moda ile sporun aşkı bu gelişmelerle sınırlı kalıyor sanmayın. Spor giyimin günlük yaşamın bir parçası haline gelmesi, “Ath-leisure” olarak adlandırılan akımı doğurdu. Ve her akımda olduğu gibi, lüks moda evleri bunu da sahiplendi. Geçtiğimiz sezon, Chanel modellerinin spor ayakkabılar ile podyumda salınışını hep beraber izledik. Dior’un üzeri taşlı otantik spor ayakkabısı Beverly Hills’teki vitrinin en güzel köşesini süslüyor. Tory Burch bu sene ilk aktif giyim koleksiyonunu hazırlayacağını açıkladı. Yüksek ökçelerine alıştığımız Jimmy Choo, spor ayakkabıları tasarımıyla karşımıza çıkarken, geçtiğimiz sezon Kenzo’nun baskılı sweatshirt’leri yok sattı! Modanın internetteki adresi, Net-a-porter.com ise, sadece spor ürünlerin satıldığı özel bir departman açtı.
Bir Yaşam Stili Olarak Spor Giyim
Sağlıklı yaşamın önem kazanması ve spor giyimin günlük yaşamın bir parçası haline gelmesini aslında 1980’lerde de yaşadık. Aerobik furyasıyla birlikte, eşofmanlarını veya jimnastik mayolarıyla tozluklarını giyip Walkman eşliğinde sokaklarda yürüyen çok kişi vardı. Ancak, sporun bu seferki tırmanışı 80’lerden farklı. Çünkü bu sefer spor giyimi tetikleyen sadece ‘moda uymak’ isteğinden ibaret değil. Rahatlık ve fonksiyonellik de söz konusu. İşte bu sebeple, ciroları tırmandıran Ath-leisure akımının git gide bir yaşam tarzına dönüştüğünü ve daha uzunca bir süre cazibesini koruyacağını düşünüyorum.