Siz Hangi Teknolojiyi Giymek İsterdiniz?

Ben hala teknolojik ürünleri üzerime iliştirecek kadar ‘yakın’ bulmasam da birçok kişinin giyilebilir teknoloji için sabırsızlandığı bir dönemden geçiyoruz. Özellikle Apple’ın kol saati lanse edeceğini açıklamasından sonra bu sektör daha bir parıldamaya başladı. Halbuki kol saatlerinin çekmecelerde unutulmaya başlaması, en çok cep telefonlarının marifetiydi… Ne ironik!
Apple’ın Sport Watch ürününü bu sene ilk çeyrekte $349’dan satışa sunacağı konuşuluyor. Öncü teknoloji firmasının tasarladığı ürüne hayatımızı kolaylaştıracak birçok fonksiyon eklendiğine eminim. Öyle ki, bu fonksiyonlar ‘saate bakma’ kavramına yeni bir boyut getirecektir. Ancak bana göre bu saatin başarı formülü, içerdiği özellikler kadar, özen gösterilmiş tasarımında saklı. Apple Watch, Apple Watch Sport ve Apple Watch Edition isimli üç kategoriyle satışa sunulacak saatlerde iki değişik kadran, üç farklı materyal (metal, plastik veya paslanmaz çelik) ve birçok farklı renkte kayış seçeneği var. Tüketiciler bunların arasında kombinasyonlar yapabilecekler. Bu yeni ürün de Ipod Iphone ve Ipad gibi satış rekorları kıran bir mertebeye yükselir mi, izleyip göreceğiz. Ama Apple’ın kurguladığı giyilebilir teknoloji ürününde, aranan en önemli özelliğin altını doldurduğu kesin. Giyilebilir teknoloji için ilk şart fonksiyonalite değil estetik. Üzerinizde hoş göründüğünü düşünmediğiniz bir şeyi niye taşıyasınız? Örneğin Google Glass’ın tam bu sebeple ilk piyasaya çıktığı zaman çok tutulmadığını düşünüyorum. Hatta ürün lansmanının yapıldığı 2012 senesinin sonlarına doğru, Google bu handikabı aşmak için harekete geçti. Firma tasarımcı Diane von Fustenberg ile bir araya geldi. Gözlüğün tasarımını üstlenen Fustenberg, defilesinde de Google Glass taktığı mankenleri podyuma çıkardı.
Ünlü tasarımcı bu hamle ile Google Glass’ın her daim hoş görünmek isteyen bir bayan için uygun bir ürün olduğunu vurgulamak istedi. Çünkü, eğer kıyafetinize teknolojik bir alet iliştirecekseniz, bu günlük görünümünüzün doğal bir uzantısı gibi durmalı. Örneğin Ringly bu konuyu harika ele almış yeni bir girişim. Ringly markasının kuruluş amacı telefonunuzu her an elinizin altında tutmak zorunda kalmadan size gelen önemli bir haber, arama, mesajdan haberdar olmanızı sağlamak. Bunun için Ringly’den beğendiğiniz yüzüğü satın alıp Ringly aplikasyonunu akıllı telefonunuza indirmeniz yeterli. Siz telefonunuzdan ayrılıp arkadaşlarınızla sohbet ederken, mühim bir haber geldiğinde Ringly yüzüğünüz titreyip minik bir ışık yayarak size bildirimde bulunuyor.

Amerikalı Cowen Group’un yaptığı araştırmaya göre 2020 yılında dünyadaki giyilebilir teknoloji pazarının $170milyar büyüklüğe ulaşması bekleniyor. IDC’nin raporu ise, bu sene 19.2 milyon adet giyilebilir teknoloji ürünün satılacağı tahmin ediyor. Bu rakam geçen seneki adedin 3 katı büyüklüğünde. Talebin yoğunlaştığı bu pazar tabi ki moda evlerinin de iştahını kabartıyor. Öyle ki, giyilebilir teknoloji pazarındaki rekabetin, teknoloji firmalarının yanı sıra moda evlerinin girişimleriyle de besleneceği çok açık. Google Glass’ı takiben, geçtiğimiz sene New York Moda Haftası’nda giyilebilir teknolojinin yeniden podyuma çıkışına şahit olduk. Intel’in Fossil ile yaptığı işbirliğinden doğan MICA (My Intelligent Communication Accessory) isimli bilekliğin tanıtımı defilede yapıldı. MICA ardından satış için Barneys New York’un raflarında yerini aldı. İlerleyen senelerde giyilebilir teknoloji ürünlerinin artarak moda haftalarının podyumlarında salınacağına eminim.
Giyilebilir teknoloji konusunda ilk denemeleri yapan modacı ise kuşkusuz Hüseyin Çağlayan. 2000 senesindeki “Göç” temalı defilesinde, sahnede duran masanın eteğe dönüşmesini izlediğinde, tüm moda dünyasının gözleri kamaşmıştı. Sonrasında Çağlayan’ın sadece LED ışıklar kullanarak tasarladığı elbise yine oldukça ses getirdi. 2000’den günümüze kadar olan sürede ise birçok faklı moda markası giyilebilir teknoloji için girişimlerde bulundu. Nano teknolojinin gelişmesi sayesinde kokuyu engelleyen, suyu iten, kir tutmayan kumaşlar sıkça kullanılmaya başladı. Türkiye’de bugün 200’ün üzerinde firma bu şekilde üretim yapıyor. Nano teknoloji koleksiyonlar satan Türk markaları arasında ise Damat, Sarar, Altınyıldız gibi örnekler var. Hatta şimdilerde birçok moda markası giyilebilir teknolojinin sadece mikro seviyede (iplik içlerinde) uygulanması gerektiğini savunuyor. Yani kıyafet, kıyafet gibi görünmeli, ekstra özellikleri derinlerde gizli kalmalı şeklinde bir bakış açısı hakim. Lüks tüketim dünyasında bu kıvamda ilk örnek, geçtiğimiz ağustos ayında Ralph Lauren’den geldi.
2015 US Open tenis turnuvasının ilk günü, Ralph Lauren liflerine özel sensörler yerleştirdiği ‘teknolojik’ t-shirt’ünün tanıtımını yaptı. “Polo Tech” isimli bu ürün sayesinde bir sporcunun fizyolojik özelliklerinin kayıt altında tutulabileceğini ve antrenman sırasında sporcunun gözlemlenip yönlendirilebileceğini tüm dünya izledi. Tory Burch ise giyilebilir teknoloji pazarına adım atmak için daha farklı bir yol seçti. Nike’ın Fitbit isimli akıllı bilekliği için tasarımlar yapan Tory Burch markasını, bir spor markası üzerinden, teknolojiyle harmanladı.
Bence yakın gelecekte, giyilebilir teknoloji alanındaki ses getiren ürünler teknoloji veya moda markalarının tek başlarına kalkıştıkları girişimlerden ziyade, bu iki sektörün yapacağı işbirliklerinden doğacak. Tıpkı Intel-Fossil veya Google-Diane von Fustenberg örneklerinde olduğu gibi… Teknolojinin bilirkişisi işin fonksiyon kısmıyla, estetiğin bilirkişisi işin tasarım kısmıyla uğraşacak. Ve böylece ortaya gerçekten fark yaratan ürünler çıkartılacak. Sektör, işbirliği halinde ilerleyen, komün bir rekabet ortamında kendini geliştirecek.