Bence Lüks
Kapısından girmek için en hip kişiliklerin dahi aylar öncesinden yalvar yakar rezervasyon yaptırdığı bir mekanda, ilk defa tattığınız nefis lezzetler ve kristal kadehlerde sunulan vintage şampanya eşliğinde bir akşam yemeği… Adınızı bir buçuk sene öncesinde listeye yazdırdığınız Hermes Birkin’e nihayet sahip olmak… Kolunuza taktığınız ve her saate bakışınızda sizi güvende, saygın, varlıklı ve zevk sahibi hissettiren Rolex saat… Hiçbir kuyruğa girme gereksinimiz olmadan işlerinizin tümünün hızlıca halledilmesi, lounge’da geçirdiğiniz konforlu vakit ve ardından size ayrılan özel bağlantıdan geçerek uçaktaki first class koltukta yerinizi almak… Yıllardır sesini sadece telefonda duyduğunuz arkadaşınızla zaman sınırı olmadan karşı karşıya oturabilmek… Sadece güneş saati rehberliğinde hareket ettiğiniz, yeşilin mavinin bin bir tonu içinde bir güne uyanmak… Bunların hangisi size göre lüks?
Moda, lüks tüketim ve tasarım yönetimi üzerine yazılar karalamaya başlayalı tam bir sene oldu. Bugün MarkaHikayecisi’nin doğum günü! Ben de, beni oldukça heyecanlandıran bu günü kutlamak adına kendi gerçeklerim etrafında şekillenen bir yazı hazırlamak istedim. Bana göre gerçek lüksün ne olduğundan bahsetmek, MarkaHikayecisi’ne farklı bir soluk getirmek için.
Lüksün Kökleri Tarihe Gömülü
Lüks kavramı modern hayata 1920’lerden itibaren damgasını vurmaya başlamış olsa da ortaya çıkışı çok daha eskiye dayanıyor. Aslında 1920’ler ve sonraki yıllar lüksün demokratikleşmesi ve böylece daha fazla bilinir hale gelmesini sağlayan zamanlar. Lüks dediğimiz bundan önceki dönemlerde ise kraliyet mensuplarının ve (bazı durumlarda) önde gelen din adamlarının tekelinde. Lüksü şekillendiren aristokratların imrenilen yaşamları olduğu için, çok uzun süre boyunca onların hayat stillerinin vazgeçilmezi haline gelen yiyecekler, içecekler, mücevherler ve hatta kıyafetleri için seçilen kumaşlar ‘lüks’ mertebesinde algılanmış. Tıpkı Çin ipeğinin uzun süre en lüks kumaş olarak kabul görmüş olması gibi. Bugün ise bir bacağıyla orta çağdan beslenip diğeriyle modern zamanlara ayak uyduracak biçimde başkalaşan bir lüks algısı ile karşı karşıyayız. Hatta siz, ayakkabıların alt kısmında kırmızı rengi ilk kullananı Christian Louboutin mi sandınız? Louboutin’den yüzyıllar önce, Fransız kralı 14. Louis’nin çizdirdiği portrede ayakkabısının topukları için seçtiği kırmızı renk net olarak görünür. Kırmızı o dönem monarşiyi sembolize eden renklerden bir tanesi olduğu için önemli. Kralın topuğundan, lükse düşkün tüm kadınların ayakkabı tabanlarına… Dedim ya lüksün sırrı eskiyle bağları koparmadan zamana ayak uydurmakta.
Her Lüks Kendi Dünyasının Kralı
Tıpkı moda için geçerli olduğu gibi lüks de içinde bulunduğu koşullara ve topluluklara göre değişiklik gösteren bir kavram. Nasıl ki üzerinize geçirdiğiniz ışıltılı, derin sırt dekolteli bir gece elbisesi bir partide şık olarak algılanırken, gündüz gidilen bir ev ortamında saçma kaçabiliyorsa lüks için de benzeri geçerli. Zamana, mekana ve ortama göre değişebiliyor lüks dediğin.
Üstelik lüks aynı zaman diliminde, aynı topluluk içinde yaşayan insanlar için dahi göreceli bir kavram. Yani herkesin lüksü kendine. Kaldı ki, dünyanın farklı kesimlerinde bambaşka hayatlar süren insanlar için bu olgunun başkalaşması oldukça doğal. Vurgulamak istediğim nokta en yalın haliyle şu. Hindistan’ın yoksul bir köyünde yaşayan bir çocuk için lüks pek tabi ki Coca-Cola içebilmek olabilir. Ya da yeni doğum yapmış bir anne için gece 4 saatin üzerinde deliksiz uyumak…
Lüksün Ortak Paydaları
Bu kadar değişiklik göstermesine rağmen lüks denen kavramı ortak paydada birleştiren özellikler de var tabi ki. Lüks, nadir bulunandır bir defa. Bahsettiğimiz bir kavram da olsa bir ürün de, nadirat lüks diye adlandırdığımız şeyin vazgeçilmez özelliklerinden bir tanesi. Sonra lüks dediğinin elde edilmesi zordur. Ya çok para, ya çok çaba, ya çok uzun sabır gerektirir. Ya da bunların kombinasyonunu…
Lükse sadece ürünler ve markalar penceresinden bakınca ise ortak paydalar artış gösterir. Para vererek aldığımız lüks statüsündeki ürünlerin tümü bir “dream factor” içerir. Yani bunlar bize hayal kurduracak birer şeytan tüyü barındırırlar. Lüks ürünlerin detayları merak edilir. Ya gizli bir formül vardır için içinde, ya o kaliteye nasıl ulaşıldığına dair duyulan merak. Veya herkesinkinden farklı tecrübe barındıran bir ürün. Örneğin “Kapitoneyi sadece Chanel bu şekilde işleyebilir” dedirten bir sihir vardır arka planda hissedilen.
Sonra tüm lüks ürünler yüksek fiyatlıdır. Ürünün ne olduğundan bağımsız, en yüksek kalite standardını barındırırlar. Lüks ürünler özgün parçalardır. Seçilmiş yerlerde, belli stoklar dahilinde satışa sunulurlar. Son olarak bu ürünlerin ardındaki markalar tüketicileri ürüne doğru ittiren değil de, tüketicilerin kendi arzularıyla ürüne doğru çekildikleri pazarlama planları yürütürler.
Zamane Lüksü
Lüksün maddiyata bürünmüş hali bir yana, bence günümüz dünyasının lüks olarak sunduğu en büyük lütuf zaman! Bu sebeptendir ki kişilere seyahatlerinde, bankacılık hizmetlerinde, alışverişte… vb birçok alanda zaman kazandıran uygulamalar müthiş rağbet görüyor. Bu uğurda özel kartlar satın alınıyor, insanlar kullanmasalar bile “Ya bir gün işime yararsa” mantığı ile kendine zaman kazandırma ihtimaline büyük paralar dökmekten kaçınmıyor. Zamanı efektif ve kaliteli bir biçimde kullanmanın da ancak ve ancak bilgiyle mümkün olacağına inanıyorum. Yani diğer bir deyişle bilgi, zamanın iyi değerlendirilmesinin ardındaki en mühim yapıtaşı.
Günümüzde lüksü şekillendiren iki büyük trendin ise kişiselleştirme ve deneyimleme olduğunu düşünüyorum. Ne de olsa lüks kavramı bütün altyapısını karşısındakini özel hissettirmek üzerine kuruyor. Öyle değil mi?
Bana Göre Lüks
Bana gelince… Tüm yukarıda saydıklarım bir yana, ben gerçek lüksün kendi potansiyelimizi gerçekleştirmek olduğuna inanıyorum. Yani olmak istediğimiz kişiye dönüşebilmek. Bunu yaparken de çok sevip çok sevilebilmek… Bunu yaparken de doğayla barışık kalabilmek… Burada anlatmak istediğim elbette kariyerden ibaret değil. Ben içimizde yaşattığımız milyonlarca duygu ve onların dışa vurumundan bahsediyorum. Zaman bu kadar hızlı akıyorken mutluluklarımızın, hayallerimizin içimizde yitip gitmemesinden. Yanlışlardan dönebilme gücünden. Kalbimizde hissettiğimiz potansiyele tutunarak her şeye rağmen devam edebilme yetisinden.
Çünkü potansiyelimizin tamamını gerçekleştirmek için şanstan fazlasına ihtiyacımız var! Kendi potansiyelini her anlamda gerçekleştirebilmek büyük bedeller ödemek anlamına gelebilir. Bunu yapmak fazlasıyla emek isteyecektir. İnanmayı gerektirecektir. Bu nadiren elde edilecek bir şeydir. Mimarı sadece siz olabileceğiniz bir hayaldir. Ve bence ‘ultimate’ lüksün ta kendisidir! Potansiyeline ulaşmaya çalışırken geçtiğin yolda biriktirdiğin güzel anılar ise hayatının paha biçilemez lüksleridir.