2016 Bitsin Mi Artık?
Kabul edelim; her türlü zor, demoralize edici, umut kırıcı ve bir o kadar da hızlı bir sene geçirdik. Tüm bu olumsuz durum dünya çapında insan psikolojisini, sosyolojik olguları, ekonomik şartları şekillendirdi. Sahi Trump’ın seçilmesinden, Brexit kararına, Türkiye’de darbe girişiminden, çığırından çıkan Suriye dramına her şey mi aynı seneye denk geldi?! Peki heyecanla beklediğimiz 2017 yoksa 2016’ya bakıp bakıp imrenmemize yol açacak bir sene mi? Geldiğine sevinecek bir yan arayıp da bir türlü bulamadığımız, içimize sindiremediğimiz uzak bir akrabanın temelli ziyareti gibi… Bu sene olumsuzluklar hep olumsuzlukları besledi. E ne de olsa hayat merkezinde insanı barındıran bir ‘zincirleme reaksiyon’ değil mi? Moda sektörü de ileride 2016 yılını kara listede anımsayacak, 2016’nın rakamlarını bir daha görmemeyi dileyecekti…
2016’nın moda sektörü açısından nasıl geçtiğini anlatmak, anlamak için yazmak isterim. Bütün markaların eninde sonunda para kazanmak için bu sektörde oyuncu olduklarının altını bir defa daha çizerek… Çünkü yükselen trendler, milyonlarca dolarla bağlanan ‘marka yüzleri’, kampanyalar, yeni iletişim modelleri hep aynı amaca hizmet etmek için var. Para kazanmak…
Dünyada Moda Sektörü 2016 İlkbahar-Yaz Sonbahar-Kış:
McKinsey’in yaptığı araştırma dünyada moda sektörünün $2.4trilyon bir büyüklükte olduğunu ortaya koydu. Bu, dünyanın 7. büyük ekonomisine denk gelen bir hacim. Ve tamamlanmasına günler kala moda sektörünün 2016 yılını %2 ila %2.5 bir büyüme ile kapatacağı konuşulur oldu. Bu ise 2009’daki Mortgage Krizi döneminden beri sektörün gördüğü en kötü yıl demek. Sadece Türkiye değil, tüm dünya için. Öyle bir geçti ki bu sene, ‘2016’i nasıl tarif edersiniz?’ diye farklı kitlelere hitap eden büyük markalara sorulduğunda cevap hep şöyle geldi; ‘zorlayıcı, önümüzü görmediğimiz, tatminsiz bir yıl’.
2016’da düşen rakamlara karşın yükselen tek bir şey varsa, o da tüketici bilinci idi. Yine McKinsey’in araştırmasına göre tüketici artık daha fazla araştırma yapıyor. Bilmeden, iyice anlamadan, alternatif görmeden karar vermiyor. Ve özellikle sosyal medya aracılığı ile çok daha fazla seçenek değerlendiriyor, marka tanıyor, fiyat biliyor…
Dünya genelinde rakamlara bakıldığında 2016 verimsizliğinin en çok lüks moda markaları ile Topshop, Zara gibi mass markaları vurduğunu görmek de bir hayli şaşırtıcı bence. Yani orta seviyelerde kendini konumlamış markalar bir şekilde daha hızlı büyüme gösterebilmiş. Genelde gözlemlenenin tam tersi…! Ya konu cevap aramaya geldiğinde… Hadi bizdeki nedenleri az çok sıralayabiliyoruz (o kısma birazdan geleceğim) da dünyada neden bu kadar ‘kuru’ geçti bu sene?
Neden Böyle?
İlk konu elbette güvenlik konusundaki tedirginlik. Nihayetinde Brüksel havalimanında dahi bombaların patladığı bir seneden bahsediyoruz. Güvenli hissetme endişesi, artan göç ve terör tehdidi turizmi baltalarken beraberinde alışveriş halet-i ruhiyesinden de çıkarıyor insanı.. Almayı düşünememeyi geçtim, almayı anlamsız bulduğumuz bir dönemden geçiyoruz. Markalar için daha büyük bir tehdit, daha zorlayıcı bir ‘challange’ olabilir mi? Bir de üzerine Çin’deki beklenenin altı büyüme emareleri, Brexit çilesi, Trump’ın seçilmesi, dünyada genel GDP büyüme endeksinin iyi seyretmemesi gibi etkileri dizince tablo iyice kararıyor.
Peki markalar nasıl yaklaştılar bu sene konuya?
Dedim ya senenin en belirgin karakteristiği ‘belirsiz’ olması idi… Tam düzeliyor derken rakamlar bir haberle tepetaklak oldu. Tam umudu kesmişken düzelme eğilimi gösterdi. Öylesine karmakarışık, kaos dolu bir sene… Ancak artık ezberlediğimiz kişiselleştirme ve işbirliği trendlerinin dışında bu sene başka bir şey daha oldu. Dünya hızla kutuplaşmaya doğru giderken, Trump Amerika’daki Meksikalıları, Esad kendi halkındaki Sünnileri ötekileştirirken, İngiltere kendini Avrupa Birliği’nden ayrı görüp sıyırma kararı alır, Türkiye paralel yapılanma ile ‘siz-biz’ noktasına kendini darbe ile karşı karşıya bulurken moda markaları buna tam zıt bir tavır sergiledi. Moda kendi alanında demokratikleşti. Sektör oyuncuları öyle adımlar attı ki bütüncül bir yaklaşımla, tüm kesimleri kucaklamaya ant içmiş gibi..
Zara geçtiğimiz mart ayında ilk ‘cinsiyetsiz (genderless)’ koleksiyonunu mağazalara yerleştirdi. Amerikan Covergirl dergisi ilk defa bir erkeği kapağına taşıdı. Makyaj devi M.A.C. işbirliği için partner olarak kendine cinsiyet değiştiren Caitlyn Jenner’ı seçti. Uniqlo ve Dolce&Gabbana Müslüman kadınlara özel koleksiyonlar tasarladı. Net-a-Porter Ramazan Bayramı alışverişi için özel bölüm hazırladı… Tabi bu kucaklamanın altında salt sevgi tomurcukları değil, ciro yaratabilecek bakir kaynak alanlarına olan iştahı da aramak gerekli. Dedim ya, her şey tamamen ‘duygusal’ (!)
Türkiye’de Moda 2016:
Dünyanın ruh halinden hiç etkilenmeyecek bir kopuklukta olsaydı dahi, Türkiye’nin kendi iç psikolojisi 2016 moda sektörünün kötü geçmesi için yeterdi. Artık günlük yaşamımızın içinde hissettiğimiz bombalardan mı bahsedelim, değeri eridikçe eriyen Türk Lirası’ndan mı, ülkenin turistten arınmış kimliğinden mi bahsedelim (yaz ortasına kadar 1 tane Rus turist dahi ağırlayamadığımız sene bu sene idi), yaşadığımız darbe girişimi kabusundan mı… Alışverişin psikoloji ile ne kadar ilintili olduğunu düşününce bunların tek bir tanesi bile ‘daha az almak’ için başlı başına sebep. 2016’da C&A Türkiye’den çıkış yaptı. Burberry Suadiye’deki dev mağazasını kapattı. Mango birçok yerde mağaza kapama hazırlığına başladı… Wepublic ve DSquared gibi pazara yeni giren oyuncular da vardı ama onlar da moralleri yüksek tutmaya yetmedi.
Türkiye’de ilginç bir şekilde bu senenin en hızlı büyüyen moda kategorisi erkek giyimde gerçekleşti. Artık kırmızı pantolonlara, puantiyeli ceketlere ve aksesuarı bol giyim şekillerine iyice alışan Türk erkeği kendini ‘tarz’ hissedebilmek için eskisine nazaran daha fazla alır hale geldi…
Yerli Malı Yurdun Malı:
Moda sektörü söz konusu olduğunda Türkiye zaten ağırlıklı olarak yerli üretim ve tüketimden beslenen bir ülke. LC Waikiki, Koton, Kiğılı… Bu markalar Türkiye moda piyasasının en büyük gerçeği. Peki Türkiye’de filizlenerek 2016’da tavan yapan en yeni trend neydi? Yanıt için biraz etrafınızdaki kişileri inceleyin derim. Balenciaga çantalar yerine Mehry Mu’ları koluna takıp gezenler az mı? Hermés yerine Rumisu bir eşarbı boynuna iliştirenler, bikinisini Lily&Rose, takılarını Bee Goddess’tan tercih edenler?? Türkiye’de artık her kesimden insan Türk markalarını daha çok tercih eder oldu. Çünkü konjonktüre rağmen Türkiye’de tasarım ve markalaşma son dönemlerde oldukça sağlam ilerledi. Bu da Türk ürünleri için pazarın büyümesine sebebiyet verdi.
Ya 2017:
Yapılan araştırmalar bulutların az da olsa dağılacağına, moda sektörünün nefes alacak aralıklar
bulacağına işaret ediyor. Dijitalleşen sistemin, değişen iletişim modellerinin (Instagram’dan direk alışveriş etme dönemi başlamak üzere) ve daha da yaygınlaşacak e-ticaret alışkanlığının bulutların dağılmasına en büyük etken olacağı konuşuluyor.
Lüks moda evleri için ise ferahlamanın en çok üzerinde durulan yolu ‘see now, buy now’ olarak tasvir edilen yeni model. Yani defile gerçekleşir gerçekleşmez podyumdaki kıyafetlerin satışa sunulabilir kıvamda olması. Geçtiğimiz sene Tom Ford, Burberry, Tommy Hilfiger ve Ralph Lauren gibi markalar bu yeni düzene destek verdiklerini, ve hatta baş döndürücü hızla ilerleyen moda dünyasında rekabet edebilmek için bunun tek çıkar yol olduğunu düşündüklerini açıklamışlardı.
Ancak görünen o ki, hangi marka nasıl bir yolu belirlerse belirlesin toparlanmanın markaların çabasından çok daha fazlasını gerektireceği gerçek. Çünkü alışveriş isteği kamçılanmadan, huzur olmadan, cepte yeterli para bulunmadan, bir şeyi beğenmek için dahi evden çıkacak keyif hissedilmeden, markalar ne yapsa delik bir havuzu doldurmaya uğraşmak gibi olur.